Son günlerde dünya genelinde yankı uyandıran bu açıklama, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Gazze'deki insani durumu değerlendirdiği bir basın toplantısında dile getirildi. Netanyahu, Gazze'de açlık krizi ile ilgili olarak "Kimse açlıktan ölmüyor" diyerek, uluslararası toplumun tepkilerine cevap verme çabasında bulundu. Ancak bu açıklamalar, bölgedeki gerçek durumu yansıtmadığı ve insan hakları dernekleri ile yardıma muhtaç ailelerin durumunu inkar ettiği yönünde eleştirilerle karşılaştı. Peki gerçekler ne? Rakamlar ve tanıkların gözünden Gazze'deki insani durum nasıl şekilleniyor? Bu haberimizde tüm detayları derledik.
Birleşmiş Milletler, Gazze'de yaklaşık 2 milyon kişinin yaşadığını ve bu insanların büyük çoğunluğunun insani yardıma ihtiyaç duyduğunu aktarıyor. 2022 verilerine göre, Gazze Şeridi'nin %80'inden fazlası yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya. Özellikle çocuklarda, yetersiz beslenme oranı alarm verici düzeylerde; UNICEF'in raporlarına göre, 6 yaş altı çocukların %30'u doğru beslenemiyor. Bu durum, bölgedeki besin kıtlığını ve yetersiz sağlık hizmetlerini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Netanyahu'nun açıklamalarının ardından, uluslararası insan hakları örgütleri ve gazeteciler tarafından yapılan araştırmalar, bölgedeki açlığın boyutlarını ve insanların çektiği acıları daha da ağır bir şekilde gözler önüne serdi. Hiç şüphesiz, bu tür rakamlar ve istatistikler, Netanyahu'nun verdiği bilgilerle çelişiyor. Birçok yardım kuruluşu, Gazze'deki savaş ve abluka koşullarının mevcudiyetini ve bu koşulların neden olduğu yıkıcı etkileri vurguluyor. Son 20 yılda Gazze, sürekli bir insani kriz ortamı içinde kalmış, her geçen gün bu kriz daha da derinleşmiştir.
Gazze'de yaşayanların hikayeleri, basit rakamların ötesinde bir gerçekliği ortaya koyuyor. Mahmud, 32 yaşında bir baba ve beş çocuğun babası. "Sabahları çocuklarıma yemek verememek benim için en büyük yaradır," diyor. "Onlar okuldan döndüklerinde karnımız acıktı diyorlar. Ama yemek hazırlamak için yeterli yiyeceğim yok." Mahmud, gıda yardımlarıyla ayakta kalmaya çalıştığını ama bu yardımların da yetersiz kaldığını ifade ediyor. "Kime başvurursak başvuralım, ihtiyaçlarımızı tam olarak karşılayamıyoruz. Bir oturuma kalan her şey, geçici bir çözüm haline geliyor," şeklinde ekliyor.
Yine başka bir Gazze sakini olan Fatma, 26 yaşında bir anne. "Çocuklarımın hayatı sürdürülebilir olması için yeni bir gelecek istiyorum, ama her gün açlıkla karşı karşıyayız," ifadelerini kullanıyor. Fatma, bu dönemler boyunca sık sık umutsuzluk ve çaresizlik içinde olduğunu belirtiyor. Karanlık bir odada elektriksiz yaşamaya çalıştıklarını, gıda yardımlarına bağımlı hale gelmiş olduklarını ve süregeldikçe bu durumun daha da kötüleştiğini ifade ediyor. Fatma, "Her sabah yeni bir umutla uyanıyoruz, ama günün sonunda yaşadığımız hayatın bu kadar zor olduğunu görmek kalbimi kırıyor," diyor.
Netanyahu'nun açıklamalarının ardında yatan bu gerçekler, Gazze'deki durumun kapsamını daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Gazze'nin besin güvenliği ve sağlık hizmetleri açısından yaşadığı sorunlar, yalnızca istatistiklere değil, insanların hayatlarına ve yaşamsal mücadelelerine de yansıyor. Dolayısıyla, tarihsel ve politik bağlamlar açısından değerlendirilmesi gereken bu tür açıklamalar, cesaretlendirme veya inkâr yerine verdikleri mücadelelerde bölgede yaşayanlara destek olma yönünde bir adım atmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Sonuç olarak, Netanyahu'nun "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" ifadesi, bu ifadeye karşı ortaya çıkan rakamlar ve tanıkların gerçek hikayeleriyle çelişiyor. İnsani krizlerin derinleştiği ve bu konuda dünya genelinde atılması gereken adımların olduğu aşikâr. Hem tarihsel bağlamda hem de insani açıdan, Gazze'deki durumu anlamak ve buna karşı duyarlılık geliştirmek, bir zorunluluk haline geliyor. İnsanların temel ihtiyaçları ve hakları karşısında duyarsız kalmak mümkün değil.