Son yıllarda Ortadoğu, jeopolitik bir oyun alanı haline gelirken, İsrail’in bölgesel güç olma hedefleri sorgulanmaya başladı. Foreign Policy dergisinde yayımlanan bir makale, İsrail’in tarihsel ve mevcut şartlar altında bölgesel güç olma şansının ne denli düşük olduğunu ele alıyor. Bu durum, sadece İsrail’in iç dinamikleriyle değil, aynı zamanda komşu ülkelerle olan ilişkileriyle de yakından alakalı. Bölgedeki güç dengeleri, uzun süredir değişkenlik göstermekle birlikte, bu değişimlerin devam edip etmeyeceği belirsizliğini koruyor.
İsrail, 1948’de bağımsızlığını ilan ettiğinden bu yana sürekli bir güvensizlik içinde varlığını sürdürmekte. Filistin toprakları üzerindeki hak iddiaları, Arap komşularıyla olan ilişkilerini gerdiği gibi, uluslararası arenada da sürekli bir tartışma konusu oldu. Özellikle 1967’de yaşanan Altı Gün Savaşı’ndan sonra, genişleyen toprakları ve bölgedeki nüfuzunu artırma çabaları, birçok çatışmayı beraberinde getirdi. Ancak bu genişleme, sadece askeri bir zafer olarak değerlendirilemez; aynı zamanda sürekli bir düşmanlık ve gerilim ortamını da tesis etti.
Bugün, Arap dünyası ve özellikle de İran liderliğindeki Şii bloğu ile olan gerginlik, İsrail’in bölgedeki algısını olumsuz etkiliyor. Arap Baharı ile başlayan siyasi dönüşüm ise, İsrail’in bölgedeki etkisini daha da zayıflattı. Birçok Arap ülkesi, iç meselelerine odaklanırken, İsrail ile olan ilişkilerini sorguladılar. Bu durum, Krallıkların ve diğer rejimlerin, halklarının isyanlarıyla yüzleşmelerine sebep oldu. Dolayısıyla, bölgedeki güç dengesinin değişmesi, İsrail’in jeopolitik konumunu direkt olarak etkilemeyi sürdürüyor.
Son zamanlarda ise, yeni güç dinamikleri, İsrail’in bölgedeki etkisini daha da karmaşık hale getiriyor. Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin diplomatik ilişkileri normalleştirmesi, durumun seyrini değiştirdi. Bu ülkelerin, İsrail ile ilişkilerini geliştirmesi beklenirken, iç politikadaki çatışmalar ve değişken stratejiler, bu ilişkilerin istikrarını sorgulatan bir etken haline geldi.
Özellikle İran’ın artan etkisi, İsrail için büyük bir tehdit oluşturuyor. Müttefikleri olan ABD’nin, İran ile imzaladığı nükleer anlaşma ve sonrasında gelen tartışmalar, İsrail’in güvenlik kaygılarını daha da artırmış durumda. Bu unsurlar birleştiğinde, İsrail’in bölgede hakim bir güç olma iddiası sorgulanır hale geliyor. Ayrıca, İsrail ordusunun askeri gücü yüksek olsa da, bu gücün etkinliği ve kalıcılığı, diplomatik stratejilerle desteklenmediğinde sorguya tabi oluyor.
Sonuç olarak, İsrail’in bölgesel güç olma hedefi, tarihsel ve mevcut koşulların ağırlığı altında zayıflamaya devam ediyor. Komşularıyla olan ilişkileri, iç politikadaki gerginlikler ve uluslararası dinamikler, bu hedefi gerçekleştirmesini giderek zorlaştırıyor. İsrail’in gelecekteki stratejileri, bu zorluklarla başa çıkma kabiliyeti doğrultusunda şekillenmek zorunda kalacak. Ortadoğu’da kalıcı bir barış sağlanmadan, İsrail’in uzun vadeli bölgesel güç olma hedefleri pek mümkün görünmüyor.