Türkiye, tarım potansiyeli yüksek, verimli topraklara sahip bir ülke olarak uzun yıllardır gıda güvenliği ve tarımsal üretim konusunda önemli adımlar atmaya çalışıyor. Ancak, son yıllarda ekonomik büyüme ivmesi, tarım sektöründe beklenilen olumlu etkileri yaratmamış durumda. Büyüyen ekonominin, tarımsal üretimdeki sorunları çözmekte yetersiz kalması, dikkat çekici bir çelişkiyi de beraberinde getiriyor. Peki, ekonomik büyüme tarımı neden kurtaramıyor? Gelin, bu durumun sebeplerini daha derinlemesine inceleyelim.
Ekonomik büyüme, genel olarak sanayi, hizmetler ve tarım gibi sektörlerin gelişimini ifade etmektedir. Ancak, Türkiye’nin büyüme stratejileri çoğu zaman sanayi ve hizmet sektörlerine odaklanmakta kalırken, tarım genellikle ihmal edilmektedir. Bu durumun temel nedenlerinden biri, tarımın toplam içindeki katkısının göreceli olarak azalmasıdır. 2023 itibarıyla tarım sektörü, GSYİH'nin yaklaşık %5’ine tekabül ediyor. Ülkenin büyüme hedefleri sanayileşme ve teknoloji odaklı olduğunda, tarım gibi tarihsel anlamda önemli bir sektöre verilen destek azalmakta ve bu da tarımsal üretimi olumsuz etkilemektedir.
Tarım sektörü yalnızca ekonomik birimlerin sayısallığı ile değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal açıdan da büyük bir öneme sahiptir. Ancak, büyüyen sanayi ve hizmet sektörleri, uzun vadede tarıma yer açmadığı sürece tarımda beklenen iyileşmeler de sağlanamamaktadır. Ayrıca, tarım sektörü genellikle düşük teknoloji kullanımı ve işgücü verimliliği eksikliği nedeniyle istenilen seviyeye gelememektedir.
Bir diğer önemli konu ise, modern tarım teknikleri ve yenilikçi yaklaşımların yetersiz bir şekilde benimsenmesidir. Ülkedeki çoğu çiftçi, hâlâ geleneksel yöntemlerle üretim yapmaktadır. Bu durum, sürdürülebilir tarım uygulamalarının ve verimliliğin artırılmasının önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Ekonomik büyüme, çiftçilerin standartlarını iyileştirecek yatırımları yapmalarını gerektirirken, bu yatırımlar genellikle sanayici ve tüccar odaklıdır. Dolayısıyla, tarımsal inovasyona yönelik kaynak tahsisi büyük ölçüde geri planda kalmaktadır.
Bunlara ek olarak, iklim değişikliği gibi küresel sorunların tarım üzerindeki etkisi de göz ardı edilemez. Aşırı hava koşulları, kuraklık ve doğal afetler tarım ürünlerinin verimini ciddi şekilde etkilerken, çiftçiler ve tarım işletmeleri bu durumlarla başa çıkmada yetersiz kalmaktadır. Ekonomik büyüme, tarımsal ürünlerin global piyasada rekabetçi olmasını sağlamaya çalışırken, iklim değişikliği gibi çevresel problemlerle çelişerek, tarımsal üretimi daha da zorlaştırır.
Sonuç olarak, ekonomik büyüme tarım sektöründe kendini yeterince hissettirmiyor. Sektörün yapısal sorunları ile birlikte, büyümeye yönelik politikaların tarım alanında yetersiz kalması bu durumu iyice pekiştiriyor. Tarımı desteklemeyen bir ekonomik büyüme, sektördeki sorunları çözmekten uzak olduğu için, ne yazık ki tarımın kurtuluşu için gereken ivmeyi sağlayamıyor. Tarım sektöründe kalıcı ve anlamlı bir iyileşme sağlamak için, tarıma yönelik stratejilerin gözden geçirilmesi ve uygulamaların modernleştirilmesi gerekmektedir. Bu noktada, çiftçilerin eğitimine ve teknolojiye erişiminin artırılması da büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, ekonomik büyüme tarım sektörü için bir umut kaynağı olmakla birlikte, bu umudun gerçeğe dönüşebilmesi için dikkatli, sürdürülebilir ve kapsamlı politikaların uygulanması şarttır. Tarımın, ekonominin sadece bir parçası olmaktan öte, ülkenin hem gıda güvenliği hem de ekonomik istikrarı açısından vazgeçilmez bir sektörü olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda, gelecekte atılacak adımlar, yalnızca ekonomik büyüme hedefleri ile değil, aynı zamanda tarımsal sürdürülebilirlik ile de uyumlu olmalıdır.